Türklerin Anadolu'ya geldikten sonra edebiyatları beş gruba ayrılmıştır. Arapça ve Farsça'yı çok iyi bilen aydınların oluşturduğu "Yüksek Zümre Edebiyatı" [1] ve İslam öncesinden gelen sözlü bir "Halk Edebiyatı". Anadolu'ya göç eden Türkler arasında aynı ayrım devam etti. Medrese eğitimi gören aydın kesim Arap ve Fars edebiyatlarının tesirini devam ettirirken, halk yine saz şairleri aracılığıyla halk edebiyatını devam ettirdi. Dolayısı ile Anadolu Türk Edebiyatı iki grupta incelenmektedir. Bu gruplardan biri Halk Edebiyatı'dır.
Oğuz Türkleri Anadolu'ya dilleriyle, gelenekleriyle, geleneksel halk edebiyatlarıyla gelmişlerdir. Ozan dedikleri saz şairleri, Anadolu'nun gittikçe Türkleşen bölgelerinde, gezici şair olarak sazlarıyla şiirler söylüyorlardı.
HALK EDEBİYATININ GENEL ÖZELLİKLERİ
- Şiirler çoğu zaman saz eşliğinde söylenir. Duruma göre şiir söyleyen âşıklar, şiirleri için bir ön hazırlık yapmazlar. Bu yüzden şiirlerinde derin bir anlam kusursuz bir biçim görülmez.
- Aruz ölçüsü ile şiir yazanlar olmasına rağmen asıl ölçü hece ölçüsüdür.
- Nazım birimi dörtlüktür. Ancak nadiren de olsa türkü ve ninnilerde üçlü, beşli söyleyişler görülür.
- Dili, halk dilidir. Bu dilin öz Türkçe olduğu söylenemez. Ancak halka mal olmamış sözcükler kullanılmamıştır.
- Şiirler hazırlıksız söylenildiğinden daha çok yarım kafiye ve redif kullanılmıştır.
- Nazım şekli olarak mani, koşma, varsağı,destan v.s. kullanılmıştır.
- Konu olarak Âşık edebiyatında aşk, ölüm, hasret, ayrılık gibi duygusal konular, doğa sevgisi, yiğitlik ve zamandan şikayet işlenmiştir. Tekke edebiyatında ise konu dindir.
- Söyleyişlerde doğa ile iç içe olmaktan kaynaklanan bir somutluk hâkimdir.
- Halk şairlerinin hayat hikâyeleri ve şiirleri cönk adı verilen eserlerde buluşur.Halk Şiiri üç kısma ayrılır :
Anonim halk şiir geleneği, Orta Asya'daki sözlü edebiyatın devamıdır. Söyleyeni belli olmayan ürünlerden oluşan bu şiir geleneği, halkın ortak duygu ve düşüncesini yansıtır.
Anonim Halk Şiiri nazım şekilleri şunlardır:
Âşık edebiyatı, halk arasında yetişen saz şairlerinin oluşturduğu bir edebiyattır. Bu edebiyatın geçmişi Orta Asya'daki destan geleneğine kadar dayanır. Saz şairlerine âşık ya da ozan adları da verilir. Manzum niteliği önde olan âşık edebiyatının şairleri, usta - çırak ilişkisi içinde yetişir. Yeniçeri Ocağı'nda yetişen saz şairleri de vardır. Âşık edebiyatı XVI. yüzyıldan sonra güçlü bir gelişme göstermiştir. Osmanlı toplumunda âşıklar köy köy, kasaba, kasaba dolaşıp halka şiirlerini okumuşlardır.
Aşık Tarzı Halk Şiirinin Genel Özellikleri
1) İslamiyet’ten önceki “ozan”ın, “âşık” adını alması, sözlü edebiyatımızın devamlılığının göstergesidir.
2) Şairler genellikle okuma yazma bilmeyen âşıklar usta-çırak ilişkisiyle yetişmişlerdir.
3) Âşıklar köylerde, şehirlerde veya asker ocaklarında yetişmişlerdir.
4) Asker ocaklarında veya şehirlerde yetişen âşıklar (kalem şuarası)medreselerde okuduklarından dolayı Divan edebiyatından etkilenmişlerdir.
5) Aşk, toplumsal olaylar, doğa güzellikleri işlenen başlıca konulardır.
6) Âşık edebiyatı dini etki taşımadan oluşmuş, din dışı bir edebiyattır.
7)Şiirler dörtlüklerle, hece ölçüsüyle ve daha çok yarım uyaklı olarak söylenmiştir.
8)Koşma, varsağı, semai, destan nazım şekilleri kullanılmıştır.
9) Saz eşliğinde söylenen şiirlere içten bir söyleyiş hâkimdir.
10) Âşık edebiyatında, halkın konuştuğu sade bir Türkçe kullanılmıştır.
11)Kalem şairleri (kalem şuarası) divan edebiyatının etkisinde kalmış, beyitlerle, aruz ölçüsüyle ve divan edebiyatı nazım şekilleri ve Arapça – Farsça sözcükleri kullanarak selis, satranç gibi şiirler yazmışlardır.
Dini- Tasavvufi Halk şiiri, 13. yüzyılda Babai isyanları, Moğol istilası, haçlı seferleri, inanç ve kültür farklılıkları sosyal ve siyasi huzursuzluklarla dolu Anadolu’da oluşmuştur.
Dini-Tasavvufi Halk Şiirinin Özellikleri
1) Tasavvuf düşüncesini temel alır.
2) Kurucusu Ahmet Yesevi’dir.
3) Tasavvufun amacı insanı olgunlaştırmak ve onu insan-ı kâmil yapmaktır.
4) Tasavvufta önemli olan Allah aşkıdır; yani ilahı aşktır.
5) Tasavvufa göre bütün evren Allah’tan bir parçadır ve insan nefsi arzularından arınarak gönlünü ilahi aşkla doldurarak Allah’a ulaşabilir.
6) Tekkeler etrafında bir araya gelen tasavvufçular bu görüşlerini, İslamiyet’i yaymak için edebiyatı bir araç olarak görmüşlerdir.
7) İlahi aşkın ele alındığı lirik ve didaktik ürünler verilmiştir.
8) Şiirler ağırlıklı olarak müzik eşliğinde söylenmiştir.
9) Genel olarak hece ölçüsü kullanılmış olsa da aruz ölçüsü de kullanılmıştır.
10) Nazım birimi olarak hem dörtlük hem de beyit kullanılmıştır.
11) Özellikle “koşma” nazım şekliyle ilahi, nutuk, şathiye, devriye, nefes nazım türlerinde şiirler yazılmıştır.
12) Gazel, kaside, mesnevi nazım şekliyle şiirlerin yazıldığı da görülmektedir.
13) Tasavvufi terimlerin ve bazı yabancı sözlerin dışında genellikle halkın konuştuğu dil kullanılmıştır.
14) Oğuz Türkçesinin Anadolu’daki ilk ürünlerinde sade bir dil kullanılmıştır.
15) Âşık Paşa, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli ve Mevlana 13. ve 14. yüzyıl mutasavvıflarındandır.
16) Yunus Emre’nin dili dönemin diğer sanatçılarına göre daha sadedir.
HALK EDEBİYATI NAZIM TÜRLERİ
1 - KOŞMA
Türk Halk edebiyatının en çok sevilen, en çok kullanılan nazım şeklidir. Koşmalar saz eşliğinde ezgili söylenir; ezgilerine göre Acem Koşması, Kerem tarzı koşma, Kesik Kerem gibi adlar alır.
Koşmaların genel özellikleri
- Genellikle hece ölçüsünün on birli (6+5 ya da 4+4+3) kalıbıyla söylenir.
- Dörtlüklerle söylenir. Üç veya beş dörtlük arasında değişir.
- Genelde yarım kafiye kullanılır.
- Şair koşmanın son dörtlüğünde adını ya da mahlasını söyler.
- Konusu genellikle aşk olmakla birlikte sevgiliye kavuşma isteği, ayrılık üzüntüsü vb. konuların işlendiği duygu yönü (lirizmi) ağır basan şiirlerdir. Bunun yanında doğa, yergi, ağıt, öğüt gibi her konu işlenebilir.
- Kafiye örgüsü; ilk dörtlük; aaab, abab, aaba veya xaxa şeklinde olup diğer dörtlüklerin ilk üç dizesi kendi arasında kafiyelenir. cccb, dddb şeklindedir.
- Dil sade, anlatım yalın ve içtendir.
- Koşmalar işlenen konulara göre çeşitli isimler alır. Güzelleme , koçaklama , taşlama ve ağıt Bunlar aynı zamanda âşık edebiyatı nazım türleridir.
- Karşılıklı konuşma şeklinde yani “dedim” “dedi” diye başlayan dizelerle de söylenebilir. Bu tür koşmalara “mürâcaa” ismi verilir.
- Bütün kafiyeleri cinaslı olan koşmalara “tecnis” denir.
Koşma Türleri
1- Güzelleme: Doğa güzelliklerini sevgiyle içe içe işleyen lirik şiirlerdir. Kadın, at gibi sevilen varlıkları övmek için söylenen koşmadır.
Dinleyin ağalar medhin eyleyim
Elma yanaklımın kara kaşlımın
O gül yüzlerine kurban olayım
Dal gerdanlımın da sırma saçlımın
Elma yanaklımın kara kaşlımın
O gül yüzlerine kurban olayım
Dal gerdanlımın da sırma saçlımın
Noksanî
2- Koçaklama: Yiğitlik, kahramanlık, vuruşma konularını işleyen ve bu kavramları öven, koşma nazım şekliyle söylenen şiirlerdir.
Benden selam olsun Bolu Beyine
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır
Ok gıcırtısından kalkan sesinden
Dağlar gümbür gümbür seslenmelidir
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır
Ok gıcırtısından kalkan sesinden
Dağlar gümbür gümbür seslenmelidir
Köroğlu
3- Taşlama: Toplumdaki bozuk yönleri, kişilerin eksikliklerini, zaafları eleştirmek için söylen koşmalardır. Bu şiirlerde şair son derece acımasızdır. Aksak ve eksik yönler açıkça eleştirilir.
Not: Konu bakımından taşlamanın Divan Edebiyatındaki karşılığı hicviyedir.
Nesini söyleyim canım efendim
Gayrı düzen tutmaz telimiz bizim
Arzuhal eylesem deftere sığmaz
Omuzdan kesilmiş kolumuz bizim.
Gayrı düzen tutmaz telimiz bizim
Arzuhal eylesem deftere sığmaz
Omuzdan kesilmiş kolumuz bizim.
Serdarî
4 – Ağıt: Ölen bir kişinin ardından söylenen ve onun iyiliğinin, mertliğinin dile getirildiği koşmalardır.
Not: Bunların dışında koşma nazım biçiminin kullanıldığı münferit ağıtlar da vardır.
Sefil baykuş ne gezersin bu yerde
Yok mudur vatanın illerin hani
Küsmüş müsün selâmımı almadın
Şeydâ bülbül şirin dillerin hani
Yok mudur vatanın illerin hani
Küsmüş müsün selâmımı almadın
Şeydâ bülbül şirin dillerin hani
Kağızmanlı Hıfzî
2 - İLAHİ
İlahi, Allah’ı övmek, O’na dua etmek ve en büyük aşkın Allah aşkı olduğunu belirtmek amacıyla yazılmış makamla okunan dini tasavvufi halk edebiyatı nazım şeklidir. Arapça kökenli bir kelimedir.
İlahiler çok eski zamanlardan bu yana dinlerin ve inançların önemli bir parçasını oluşturmuştur. Her dinin ilahilere farklı bir bakışı vardır. İlahiler çoğu dinde din eğitiminin önemli bir parçasıdır. Bazı dinlerde ve inanışlarda ilahi söylemek bir tür ibadettir.
İlahiler tarikatlara göre değişik isimler alır. Mevlevilerde ayin, Bektaşilerde nefes, Alevilerde deme(deyiş), diğer tarikatlarda cumhur ve ilahi adını alır.
İlahinin özellikleri şunlardır:
1) Bestelenip belirli makamlarla okunan dini/tasavvufi halk edebiyatı nazım şeklidir.
2) Hem koşma, hem semai biçiminde ve hem hece hem de aruz ölçüsüyle yazılmıştır.
3) Hece ölçüsünde 7, 8 ve 11 ‘li kalıplar tercih edilmiştir.
4) Dörtlüklerden oluşur. Dörtlük sayısı 3 ila 7 arasında değişir.
5) Genelde şiirin içinde şairin mahlası geçer.
6) İlahi denince akla ilk gelen Yunus Emre dir. Yunus Emre, şiirlerini halkın anlayabileceği sade bir dille yazmıştır. Hece ölçüsü kullanmıştır.11′li hece ölçüsünü kullanmıştır. Halkın içinden biri olduğu için halk tarafından çok sevilmiştir ve dili halkın dilidir.
7) Daha sonra Eşrefoğlu Rumi, Niyazi-i Mısri, Aziz Mahmut Hüdai, Yunus Emre’nin etkisinde kalarak ilahiler yazmışlardır.
Not: İlahiler tarikatlara göre farklı isimler alır: Mevlevilerde ayin, Bektaşilerde nefes, Alevilerde deme, Gülşenilerde tapuğ , Halvetilerde durak, öteki tarikatlar da hur ya da ilahi gibi.
3 - MANİ
Sözlü/Anonim Halk şiirinin en küçük ve en sevilen nazım biçimidir.
Manilerin özellikleri şunlardır:
1) Yedi heceli dört dizeden oluşur.
2) Uyak düzeni aaxa şeklindedir.
3) Birinci ve üçüncü dizeleri serbest, ikinci ve dördüncü dizeleri uyaklı maniler de vardır (xaxa).
4) Manilerin ilk iki dizesi uyağı doldurmak ya da temel düşünceye bir giriş yapmak için söylenir. Bunlara doldurma dizeler denir.
5) Temel duygu ve düşünce son iki dizede ortaya çıkar.
6) Üçüncü mısraın serbest oluşu söyleme kolaylığı sağlar.
7) Başlıca konusu aşk olmakla birlikte her türlü konuda da söylenmiştir.
8) Maniler, Divan Edebiyatı‘ndaki “tuyuğ“un karşılığıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder